Tweetle

Geleceğin öncüsü...

OCaa

Anıtkabır'ın Hatırlanmayan Yılları(1960-1973)
Yakın tarihimizin en önemli yapılarından biri Anıtkabir'dir. Aynı şekilde geçmişi de en az bilinen yapılardan biri Anıtkabir'dir dersek yanlış olmayacaktır. Eylül ve Kasım aylarında yazdığım köşe yazılarında(Eylül ve Kasım yazılarını okumak için lütfen tıklayınız.) sırasıyla Anıtkabir'in inşaat sürecini ve Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e nakledilişini yazmıştım. Bu yazıda da Atatürk'ün Anıtkabir'e defninden yaklaşık 7 sene sonra Anıtkabir'e yapılan definleri anlatacağım. Aslında bu yazı, daha önce de bahsettiğim üzere, Anıtkabir yazı dizisinin sonu olacaktı. Ancak beklediğimden fazla biriken kaynakça ve okuyucuyu sıkmamak adına 2 parçaya bölmeye karar verdim.
 
Tarihe bakarken "ideolojik perspektif" dışına taşmak oldukça zor bir iştir, ancak tarih yazanların vazifeleri ideolojileri çerçevelendirmek ya da geçmişte hüküm süren ve kendine yakın bulduğu ideolojilerin meşruluğunu sağlamak değildir. Dolayısıyla, tarihçi olmamama rağmen bu disiplini değerli bulduğum için,  bu yazıda herhangi bir ideolojinin faaliyetini meşrulaştırmak gibi bir çabam olmayacak.

 
27 Mayıs Darbesi'ne Giden Süreç ve 27 Mayıs
Demokrat Parti'nin kazandığı son seçim olan 1957 Genel Seçimleri sonrası, antidemokratik politikaları partinin kimliğinin önüne geçti. Özellikle 1959 ve 1960, Türkiye'de siyasetin dolayısıyla şehirlerin de gerginleştiği yıllar oldu. Toplumsal muhalefetin doruk noktası 28 Nisan 1960'ta Beyazıt'ta yaşandı. Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz güvenlik birimlerinin müdahalesi esnasında hayatını kaybetti. Hukuk Fakültesi öğrencisi Hüseyin Onur yaralandı, yarasının kangren olması üzerine bir bacağı kesildi[1]. 28-29 Nisan, Türkiye'de 12 Eylül'e kadar sıkça gerçekleştirilecek olan öğrenci eylemlerinin başlangıcı olarak kabul edilebilir[2]. İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildi. Daha sonra "555K" olarak anılan eylem, 5. ayın 5. günü saat 5`te Kızılay'da gerçekleştirildi. 21 Mayıs'ta da Harbiyeli öğrencilerin yaptığı yürüyüş(Sessiz Yürüyüş olarak da anılır.), darbenin habercisi niteliğindeydi.

38 askerden oluşan MBK tarafından 27 Mayıs'ta yönetime el koyuldu. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, bakanlar ve pek çok diğer isim gözaltına alındı. Darbe sonrasında doğal bir "belirsizlik" ortamı vardı. Bu belirsizlik, 27 Mayıs öncesindeki sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasaklarıyla da bağlantılıydı. Yazının konusu kapsamında incelersek; ülke gündeminin uzun süre merkezinde yer alacak olan "Hürriyet Şehitleri, Devrim Şehitleri ya da İnkılap Şehitleri", pek çok kişinin haberdar olduğu kişiler değildi aslında. 27 Mayıs ile tüm ülkenin adlarını duyacağı, kim olduklarını öğreneceği "hürriyet şehitleri", günümüzde pek az kişi tarafından biliniyor. Peki ya kimdi bu şehitler? Kronolojik bir sıralama yaparsak, ölümünde günümüzde bile netleşmeyen kısımlar olan(Kasten öldürüldüğü mü yoksa seken kurşunla mı öldüğü konusu muğlaktır.) İÜ Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, İEL öğrencisi 17 yaşındaki Nedim Özpolat(28 Nisan Olayları sonrası tankın paletlerinin altında kalmıştır.), Teğmen Ali İhsan Kalmaz, 27 Mayıs kutlamalarına babasıyla katılan ve sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği için vurulan 12 yaşındaki Ersan Özey[3] ve Harbiye'de 1.sınıf öğrencisi olan Sökmen Gültekin şeklinde sıralanan bir çizelge karşımıza çıkıyor.

Anıtkabir'in Meşruiyet Kaynağı Oluşu
Peki Turan Emeksiz'in ölümü neden halen muğlak? Aslında soruya cevap vermeden önce, bu muğlaklığın büyük bir ihtimalle hep muğlaklık olarak kalacağını belirtmek gerekiyor. 28 Nisan'ın simgeleşen ismi Turan Emeksiz, vefat ettiği günlerde basın tarafından ölüm şekli derinlemesine yer incelenemedi. Elektrik direğinden seken kurşunun Emeksiz’in ölümüne yol açtığı yönündeki tahminler, 28 Nisan günü Gureba Hastanesi’nde yapılan otopsi sonucu hazırlanan raporla desteklenmektedir. 27 Mayıs sonrası bu raporun DP hükümetinin baskısı ile hazırlandığı ve Emeksiz’in vücudundaki kurşunun değiştirildiği iddia edilmiş, raporu hazırlayan heyet Yassıada’da yargılanmıştır. Duruşmada suçlamaları reddeden sanıklar, mahkeme sonunda beraat etmişlerdir[4].

Ölüm şeklinin doğru şekilde bilinememesinin diğer nedeni 29 Nisan’ın ilk saatlerinde Emeksiz’in cenazesinin, ailesine haber verilmeksizin Merkezefendi-Mevlanakapı Mezarlığı'nda toprağa verilmiş olmasıdır. Emeksiz’in vücuduna kaç kurşun isabet ettiği, kurşunun ya da kurşunların hangi açıdan ve ne şekilde vücuda girdiği belirsizdir. Tüm bunların yanında silahla yaralanan ve hatta sakat kalan öğrencilerin varlığı(Bkz. Hüseyin Onur) "elektrik direğinden seken kurşun" iddiasını zayıflatmaktadır[5]. Dönemin gazetelerini incelediğimizde, Sıddık Sami Onar tarafından yapılan "Anıtkabir'e defin" hatta "Atatürk etrafında bir panteon oluşturulacağı" beyanına ulaşıyoruz.[6] Darbe sonrasında kayıp gençlerin aranması için İstanbul Üniversitesi'nde komisyon kuruldu. Komisyon verdiği ilanlarda, kayıp talebelerin ailelerini yardıma davet etti[7]Yapılan araştırmalar sonucunda, gösteriler sırasında ölen 2 gençten başka isim tespit edilemedi[8].

Bahsetmeden geçmeyeyim, tarihimizde "Hürriyet Şehidi" ve "Devrim Şehidi" olarak anılan ilk örnek bu yazıda yer alan gençler değildir. Örneğin, çok daha önceleri öldürülen Mithat Paşa'nın da bu şekilde, "Hürriyet Şehidi" olarak anıldığı gözlenir. Mustafa Fehmi Kubilay da "Devrim Şehidi" olarak halen anılmaktadır.

Topçu Teğmen Ali İhsan Kalmaz, Ulus'taki PTT Genel Müdürlüğü binasını ele geçirmek üzere görevlendirilen askerlerdendi[9]. Kalmaz'ın ölümü konusunda kaynaklar paniğe kapılan bir jandarma erinin kaza kurşunuyla, sabah 4.00 sularında öldüğü[10] bilinmektedir. Er Abdurrahman Sarı tarafından öldürüldüğünden şüphelenilen Ali İhsan Kalmaz'ın ölümünün tatbikatı, sanık Sarı'nın da katılımıyla aynı yerde yapıldı.[11] Ankaralılar'ın adını ve yerini büyük olasılıkla bildiği ancak o ismin kim olduğunu bilmediği "Şehit Teğmen Kalmaz Posta Caddesi", Ulus'taki PTT Genel Müdürlüğü'nün yan sokağının adıdır hala. Bu noktada bahsetmek istediğim bir husus daha var, Kalmaz'ın anısına MBK tarafından basılan derleme kitabı olan Hürriyet Şehidi Ali İhsan Kalmaz'da "Bir arkadaşı" yazılarak ismi verilmeyen 1 kişi, Kalmaz'ı andığı yazısında Kalmaz'dan "Ey 27 Mayıs Devriminin tek şehidi!" diye söz etmiş[12]. Bu kısmı yazan kişinin, Anıtkabir'e definlerden önce mi yoksa sonra mı bu yazıyı kaleme aldığı bilinmiyor. Definler sonrasında yazdığını varsayarsak, bilinçli şekilde diğer "Devrim Şehitleri'ni" es geçmiş diyebiliriz.

Anıtkabir'e definden önce 9 Haziran'da İstanbul'dan Turan Emeksiz'in ve Nedim Özpolat'ın cenazeleri törenle Ankara'ya taşındı[13]. Hürriyet Şehitleri'nin Anıtkabir'e defninde törene Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel'i temsilen oğlu Özdemir Gürsel katıldı[14]. Tören oldukça kalabalık bir toplulukla yapıldı. Hürriyet Şehitleri'nin Anıtkabir bahçesinde hazırlanan yerlere definleri ile "Anıtkabir'in yalnızca Atatürk için olduğu kuralı" ihlal edildi. 26 Mart 1940 tarihinde CHP Meclis Grubu, inşa edilecek Anıtkabir'in sadece Atatürk'e ait bir anıt mı yoksa ülkenin ulusal büyüklerine ait bir panteon olmasını oylamış ve Anıtkabir'in yalnızca Atatürk'e ait olması kararlaştırmıştı. Ayrıca, CHP Parti Grubu, Anıtkabir'e devlet büyüklerinin defnedilmesini de uygun bulmamıştı. 27 Mayıs Darbesi sonrasındaysa "meşruiyet merkezi" haline gelecek olan Anıtkabir, bir panteona ve hatta devlet mezarlığına dönüşmüştü bile,[15] ki zaten bunu Onar da kabul ediyordu[16].
 
27 Mayıs'ın ihtiyacı olan en büyük propaganda daha doğrusu meşruiyet kaynağı böylece oluşmuştu. 27 Mayıs, Atatürk'ü korumak için yapılmıştı ve 28 Nisan'da ölen Turan Emeksiz de dahil ölen 5 genç Atatürk için, devrimler için şehit olmuştu. Mehmet Ö.Alkan, defin törenini ve şehitlik uygulamasını şöyle yorumluyor: "Bu görkemli tören, darbeyi bizzat Atatürk'ün kişiliğiyle olduğu kadar, ideolojisi ve kabriyle de bütünleştirmek gayretinin bir sonucudur; yani darbe Atatürk'ün isteyeceği bir eylem olarak meşrulaştırılmakta, darbeciler kendilerini Atatürk'ün izinde giden, ölenleri de Atatürk'ün uğrunda ölen şehitler olarak tanımlamaktadır."[17]. Ölümlerin hangisinin "şehitlik" olarak değerlendirileceği, hangisinin değerlendirilemeyeceği bu yazının konusu değil, konuyu fazla dağıtmadan kronolojik şekilde devam edelim.

Devrim Şehitliği büyüyor
27 Mayıs Darbesi sonrasında hazırlanan yeni Anayasa, 1961 yazında halkoyuna sunuldu ve kabul edildi. Kısa süre sonra da genel seçimler yapıldı. Seçimler sonucunda CHP 1.parti olarak çıktı ancak "Demokrat Parti'nin mirasçısı" olarak değerlendirilen AP de CHP'nin %2-3 altında oy aldı. Bu sonuçlara göre hiçbir parti tek başına iktidara gelemiyordu. "DP'nin mirasçısı" olarak görülen AP'nin aldığı oy, zaten bölünmüş halde olan Milli Birlik Komitesi'nin bazı isimlerinde ve orduda gruplaşan cuntalarda rahatsızlık oluşturdu. Bu rahatsızlığı hissedenlerden biri de Talat Aydemir'di. Aydemir, ilki 22 Şubat 1962, ikincisi de 20-21 Mayıs 1963 olan 2 darbe girişiminde bulundu. 22 Şubat'taki darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca, Aydemir ve üst kademeden arkadaşları emekliye sevk edilmişti. İkinci girişim(Bazı kaynaklar "ayaklanma" olarak da niteler.) ilkine göre daha ağır yaptırımlarla, başarısızlıkla sonuçlandı. Aydemir ve Gürcan idam edildi, 1459 Harbiyeli'nin askeri okulla ilişiği kesildi. Bu girişim esnasında 6 kişi hayatını kaybetti, 30 kişi de yaralandı(Bu rakamları farklı veren kaynaklar da vardır). Milli Güvenlik Kurulu'nun yaptığı ve İnönü'nün başkanlık ettiği toplantıda 20-21 Mayıs şehitlerinin Anıtkabir'e defni kararlaştırıldı[18]. Esasen burada bir paradoks ortaya çıkmıştı: Önceden defnedilen 5 genç,"ihtilalin şehitleri" olarak tanımlanmış ve propaganda bunun üzerine inşa edilmişti. 21 Mayıs'ta hayatını kaybedenlerse, "ihtilali engellemek için" hayatını kaybeden kişilerdi ve mezarları yan yana hazırlandığında ihtilalci-ihtilal karşıtı karmaşası doğuyordu. Aslında bu karmaşanın içinden çıkış, yine kendi içindeydi, "Meşruluğunu kaybetmiş iktidar 27 Mayıs'ta iktidardan indirilmişti, bu süreçte 5 de şehit verilmişti. Ardından hazırlanıp oylanan ve kabul edilen yeni anayasa ile 'rafa kalklan' meşruluk, kendisine başka bir meşruluk kaynağı bulmuştu, 1961 Anayasası. Aydemir'in girişimleri de bu meşru düzenin yıkılışına sebebiyet vereceğinden 27 Mayıs İhtilali'nden farklıydı.". Dolayısıyla, Anıtkabir'e 3 yıl sonra yapılan bu definlerin toplumsal hafızada yeri böyle oluşacaktı, oluşmalıydı.

Peki kimdi 21 Mayıs şehitleri? 20-21 Mayıs 1963 Darbe Girişimi'nde çıkan çatışmalarda şehit olanların Anıtkabir'e defnedilmesi kararının alınmasının ardından, Binbaşı Cafer Atilla(Meclis önünde darbe girişimine katılan öğrencilerle,Muhafız Alayı arasında çıkan çatışmada hayatını kaybetti.), Onbaşı Hasar Aktar, Er Mustafa Gültekin, Er Mustafa Çakı ve Er Mustafa Şahin Anıtkabir'e defnedildi[19]. Bu definler yapıldıktan sonra, ağır yaralanan Hava Albay Fehmi Erol(Ankara Radyoevi'ni korumakla görevliyken çatışmalarda yaralandı) da hayatını kaybetti. Fehmi Erol'un da cenazesi 29 Mayıs 1963'te törenle Anıtkabir'e, hürriyet şehitlerinin yanına defnedildi[20].

Bu definlerin ilki yani 23 Mayıs'ta yapılanda, yukarıda sözünü ettiğim MGK kararının sebep olduğu ilginç bir durum ortaya çıkmıştır: 
Cenazeler Hacı Bayram Camii'ne getirilip burada cenaze namazı kılınmıştır. Yapılan hazırlığa göre cenazeler buradan çıkarılıp planlanan yerlere defnedilecekti ancak namaz kılınırken MGK'nin aldığı Anıtkabir'e defin kararı ulaştı[21]. Ardından defin Anıtkabir'e gerçekleşti. 3 yıl kadar önce yapılan ilk törendeki büyüklük, bu törenlerde yoktu. Sade ve daha sakin törenler yapıldı.

1963'teki darbe girişimi şehitlerinin de defninin ardından Atatürk dışında Anıtkabir'de yatan kişi sayısı 11'e ulaştı(RAKAMLARI KONTROL). 1966'nın başlarında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in sağlık sorunları arttı. 28 Ocak'ta doktorların yaptığı konsültasyon sonucunda, çoğunluk tedavi için ABD'ye gitmesini savundu[22]. Rapor üzerine Bakanlar Kurulu toplanarak 29 Ocak'ta ABD'ye gönderilmesini karara bağladı[23]. 2 Şubat'ta Çankaya Köşkü'nden ayrılan Gürsel, uzun süreli bir uçuşla Washington'a götürülmüştür. Walter Reed Hastanesi'ne de buradan ambulansla taşınmıştır. Hastaneye yatışından 6 gün sonra komaya giren Gürsel'in vücudunu tümüyle felç sardı[24]. Bu haber sonrasında Gürsel'in rahatsızlığının uzun sürmesi hatta vefatı durumunda yerine kimin gelebileceği tartışılmaya başladı. Gürsel, Mart'ın son günlerinde Türkiye'ye geri getirildi, Gülhane'de tedavisine devam edildi. Derin koma hali halen devam ettiğinden, 37 doktordan oluşan heyetin imzaladığı "görevine devam edemez" raporunun da ardından Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanlığı 28 Mart'ta[25] sona erdi.

Cevdet Sunay, 28 Mart'ta yapılan oylama sonucu 5.Cumhurbaşkanı oldu[26]Cemal Gürsel, 219 gün süren derin koma halinin sonunda, 14 Eylül'de hayatını kaybetti. Ölümünün ardından nereye defnedileceği konusu gündeme geldi. Milliyet'in aktardığına göre, Genelkurmay Başkanlığı, Gürsel'in Anıtkabir'e gömülmesi konusunda inceleme yaptırmış, fakat Anıtkabir içinde Atatürk'ün kabrinden başka mezar yeri olmadığı görülmüştü. Bunun üzerine Gürsel'in 27 Mayıs şehitleri ile 21 Mayıs şehitlerinin mezarları arasında kalan yere gömülmesi hükümet tarafından da görüşüldü, sonucunda bu yönde kararlaştırıldı[27]. Hatta Milliyet'in aynı günkü baskısının ilk sayfası incelendiğinde, "İlgililerin bundan sonra ölecek olan eski devlet başkanlarının da Anıtkabir'e gömülmeleri konusunda kararname çıkacağı" söylentisine de yer verilmiştir[28].

Cemal Gürsel'in tabutu 17 Eylül'de TBMM önüne getirildi, katafalka konuldu ve 18 Eylül'de törenle Anıtkabir'de toprağa verildi[29]. Defin sırasında -Atatürk'ün mezarında yapıldığına benzer şekilde- Gürsel'in doğduğu yer olan Erzurum'dan, Aziziye Tabyası'ndan toprak da Anıtkabir bahçesindeki mezar toprağıyla karıştırılmıştır[30].

Anıtkabir'e Son Defin
1973'ün son günlerinde, siyaset hayatını bir süre önce sonlandırmış olan, İsmet İnönü kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti. Doğal olarak İnönü konumunda bir devlet adamının defnedileceği yerin tartışması ortaya çıktı. İsmet İnönü'nün oğlu Ömer İnönü; babasının cenazesinin İzmir'e, annesi Cevriye Temelli'nin yanına defnedilmesinin daha doğru olacağını söyledi., babasının kendi annesinin yanına gömülmek istediğini ifade etti[31]. Mevhibe İnönü, kendi ölümünden sonra eşinin yanına defnedilmek istediği için İsmet İnönü'nün aile kabristanına gömülmesini istiyordu[32]. Bakanlar Kurulu üyelerinin İnönü ailesini Pembe Köşk'te ettikleri ziyarette[33], Mevhibe İnönü toprağa verilme konusunda ailece önceden verdikleri kararı dile getirmiş, İsmet İnönü’nün aile mezarlığına gömülmesini istediklerini ifade etmişti. Buna rağmen Hükümet üyeleri “İnönü’nün artık Türk milletine mâl olduğunu aile kararına rağmen İnönü’nün Anıtkabir’de toprağa verilmesine karar verildiğini” söylemişlerdir[34]. Bu görüşme üzerine Mevhibe Hanım, eşi İsmet İnönü’nün Anıtkabir’e gömülmesine onay verdi. Mustafa İsmet İnönü, Atatürk'ün defninden sonra yapılan definlerin aksine, Anıtkabir'in bahçe kısmında yer alan bölgeye değil, Anıtkabir'de yapılan lahdin altındaki odaya(Mezar odası olarak düzenlenmiştir.), 28 Aralık'ta düzenlenen törenle[35] defnedildi.

Peki Anıtkabir'e başka defin yapıldı mı? Hayır. Ama tartışmalara yol açacak birkaç gelişme daha yaşandı. Yazıya başlarken belirttiğim üzere, Ocak'ta başka konu hakkında bir yazı yayınlanacak, Şubat'ta 1973'ten sonraki tartışmaları, olayları yazacağım.
 
_______________
[1]: Milliyet, 29.05.1960 (Hüseyin Onur'un 27 Mayıs sonrası "Hürriyet Gazisi" olarak anıldığı kaynaklar vardır.)
[2]: Şehitliğin İnşası ve İmhası: Turan Emeksiz Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Turgay Gülpınar, Ankara, 2012, Sayfa 92
[3]: Bu konuda o dönemin basınına göz atıldığında "kaza kurşunuyla" ölmüş olduğunun da yazıldığı fark edilir.
[4]: Şehitliğin İnşası ve İmhası: Turan Emeksiz Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Turgay Gülpınar, Ankara, 2012, Sayfa 96
[5]: Şehitliğin İnşası ve İmhası: Turan Emeksiz Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Turgay Gülpınar, Ankara, 2012, Sayfa 99, 100
[6]: Cumhuriyet Gazetesi, 3 Haziran 1960
[7]: Milliyet, 05.06.1960
[8]: Mekan ve Siyaset İlişkisi Bağlamında Anıtkabir (1938-1973), Tunç Boran, (m alakna bak, bir kısmı yayınlanış Doktora Tezi), T.C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, sayfa 296
[9]: Hürriyet İçin, Kurmay Binbaşı Avni Elevli, Yeni Desen Matbaası, 1960, sayfa 168
[10]: Bu konuda daha fazla bilgi için bkz: Hürriyet Şehidi Ali İhsan Kalmaz, Doğan Kardeş Yayınları A.Ş. Basımevi, Sayfa 12
[11]: Milliyet, 14.09.1960 (Burada belirtmem gerekiyor ki, yargılama sonucunda Abdurrahman Sarı'nın ceza alıp almadığına dair herhangi bir bilgi bulamadım. Yargılamanın sonucuna dair bilgi-belge bulduğum taktirde yazıya ekleyeceğim.)
[12]: Hürriyet Şehidi Ali İhsan Kalmaz, Doğan Kardeş Yayınları A.Ş. Basımevi, Sayfa 19
[13]: Cumhuriyet, 10.06.1960
[14]: Milliyet, 11.06.1960
[15]: Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için Tunç Boran'ın Anıtkabir'in İnşası adlı kitabına bakabilirsiniz. Ayrıca 27 Mart 1940 tarihli Cumhuriyet, Akşam, Vakit gibi gazetelere de göz atılabilir.
[16]: Cumhuriyet, 03.06.1960
[17]: En Doğru Bildiğimizden Kuşkulanmak-12 Anıtkabir'in Unutulan Darbe(Hürriyet-İnkılap-Devrim-27 Mayıs) Şehitleri, Mehmet Ö.Alkan, Toplumsal Tarih, 266.sayı, sayfa 49
[18]: Cumhuriyet, 24.05.1963
[19]: Milliyet, 26.05.1963 
[20]: Mekan ve Siyaset İlişkisi Bağlamında Anıtkabir (1938-1973), Tunç Boran, (m alakna bak, bir kısmı yayınlanış Doktora Tezi), T.C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, sayfa 321
[21]: En Doğru Bildiğimizden Kuşkulanmak-12 Anıtkabir'in Unutulan Darbe(Hürriyet-İnkılap-Devrim-27 Mayıs) Şehitleri, Mehmet Ö.Alkan, Toplumsal Tarih, 266.sayı, sayfa 50
[22]: Türk siyasal yaşamında Cemal Gürsel, Fırat Kara, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, sayfa 345, 346
[23]: Hürriyet, 30.01.1966
[24]: 10.02.1966
[25]: Tccb .gov .tr, Cumhurbaşkanlarımız, Cemal Gürsel
[26]: Milliyet, 29.03.1966
[27]: Türk siyasal yaşamında Cemal Gürsel, Fırat Kara, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, sayfa 356
[28]: Milliyet, 16.09.1966
[29]: Hürriyet, 19.09.1966
[30]: Tercüman, 19.09.1966
[31]: Milliyet, 26.12.1973
[32]: Mekan ve Siyaset İlişkisi Bağlamında Anıtkabir (1938-1973), Tunç Boran, (m alakna bak, bir kısmı yayınlanış Doktora Tezi), T.C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, sayfa 326
[33]: Üstteki çalışma, sayfa 326
[34]: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlarının Cenaze Merasimleri, Alev Özbil, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Yıl: 2012/2, Cilt:11, Sayı: 22, sayfa 36
[35]: Milliyet, 28.12.1973


 


EK-20: 21 Mayıs 1963 Askeri darbe girişiminde ölenlerin Anıtkabir’e defnedilmelerine dair karar
 
BCA: 030.18.01.170.30.20
 
 
EK-21: Cemal Gürsel’in cenazesinin Anıtkabir’e defin kararı
 
BCA: 030.18.01.02.199.63.1
 
 
EK-22: Hükümetin İsmet İnönü’nün cenazesinin Anıtkabir’e defnedilmesine dair kararı
 
BCA: 030.18.01.02.309.102.16


 
Bugün 67 ziyaretçi Kemalist-Yol'daydı.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol