Tweetle

Geleceğin öncüsü...

DP Atatürkçülüğü

DP Atatürkçülüğü
Türkiye'de yıllardır süre gelen tartışmalardan biri Adnan Menderes'in idamının ülkeden neler götürdüğü, ülkeye neler getirdiği ve bu idamdan önce neler yaşandığıdır. Tüm bu tartışmaların sonunda vardığımız genel kanı, "Adnan Menderes ve arkadaşları idam edildi ve bu haksızlıktı, İsmet İnönü Atatürk'e ihanet etti, Türkçe Ezan'ı kaldırdı..." gibi devam edecek cümlelerden ibarettir. Bu görüşlerde geçen ifadelerden en çok katıldığımız, "Adnan Menderes'in haksız yere idam edilmesi"'dir. Bir insanın, özellikle de bir ülkenin başbakanının idam edilmesine kesinlikle karşıyız. Ancak diğer düşünceler için bizim de söyleyeceklerimiz var. Ancak şunu söyleyelim ki, bu sayfayı okuduktan sonra yakın tarih hakkında düşüncelerinizi en baştan değerlendirme ihtiyacına düşeceksiniz.

Şimdi bugün neler tartışacağımıza bir bakalım...

1)DP Atatürkçülüğü
   a)Bu dönemdeki uygulamalar
   b)Uygulamaların sonuçları

2)DP, Menderes'in önderliğinde cami yıktı mı?
   a)Kanıt fotoğraflar
   b)Bir derenin başına gelenler

3)Menderes'in tarım ihaneti

4)Türkçe ezan meselesi

5)Menderes ve DP'nin unutturulan icraatları!



1950'lerin sonlarına doğru cami katliamı yapılarak açılan Vatan Caddesi


1)DP Atatürkçülüğü
a)Bu dönemdeki uygulamalar
Yazılarımızı takip eden okurlarımız bilirler, sıkça dile getirilen ancak asla araştırılmayan bir mesele olan Türk Paraları'nın üzerine Atatürk'ün yerine İsmet İnönü'nün fotoğraflarının gelmesi hakkında bir yazımız vardı

Bu meseleyi sizlere tekrar hatırlatalım,
30 Aralık 1925 tarihli 701 sayılı kanun ve 16 Mart 1926 tarihli 3322 sayılı kararname ile 50,100,500 ve 1.000 liralık banknotların ön yüzünde "reis-i cumhur" hazretlerinin fotoğraflarının bulunması kararı alınmıştır... Bu kanunların altında bizzat Atatürk'ün de imzası vardı. Bu karar doğrultusunda 1942 tarihinden itibaren tüm paralarda İnönü'nün resimleri yer almıştı ta ki Menderes Dönemi'ne kadar.

Demokrat Parti döneminde çıkarılan bir kanunla paralardaki İnönü fotoğrafları çıkartılarak, paralara yeniden Atatürk'ün fotoğrafları koyuldu. Masumane bakarsak, bu durum Menderes'in Atatürk sevgisini(!) anlatmaktadır. Oysa ki, nasıl ki İnönü'nün davranışı asla "Atatürk düşmanlığıyla" açıklanamazsa, Menderes'in davranışı da "Atatürk sevgisiyle" açıklanamaz.

Menderes ve arkadaşları aslında paralarda Atatürk'ün resimlerinin olmamasına üzülmemiştir, siyasi rakip partilerinin liderinin resimlerinin olmasına bozulmuşlardır.




Şimdi bir de Sinan Meydan'a kulak verelim:
"Demokrat Parti 1950 yılında iktidara gelene kadar, bu topraklarda Atatürk büyük bir liderdi, kurtarıcıydı ama ölümlü bir faniydi. Yani henüz kült olmamıştı. DP, 'Milli Şef''e karşı mücadelesinde askeri/devleti yanına almak için Atatürk'ü kültleştirdi. Her yere heykelini yaptırdı. Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu çıkardı. Yani DP'nin tüm hesabı Milli Şef' karşı, Atatürk kartını oynamaktı. Ve bu nedenle de her fırsatta 'İsmet İnönü paradan Atatürk'ün fotoğrafını çıkardı' propagandasını yaptı..."

Meydan'ın da belirttiği gibi, yaygın bilinen ismiyle Atatürk'ü Koruma Kanunu, diğer ismiyle  Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun bir çok insanın zannettiğinin aksine CHP iktidarında değil, Demokrat Parti iktidarında çıkarılmıştır. Bu yasa ile Atatürk'ün kurtarıcı ve büyük lider kimliği artık yerini bir kült olmaya bıraktı.

Ayrıca, devletin resmi ideolojisi olan Kemalizm'in içi de bir yandan boşaltıldı. "Nasıl?" dediğinizi duyar gibiyim...

-1950'de Türkçe ezan(CHP'nin de desteğiyle) yeniden Arapça'ya çevrilmiştir.

-Radyoda Kur'an ve mevlit okutulmaya başlanmıştır(Laik devlet anlayışı zedenlendi).

-İlkokullara ve ortaokullara da din dersi konulmuştur(1953)(Çevresinde 'alnı secdeye değmemiş' diye bilinen Menderes, bu adımları dini ihya etmekten çok, DP'yi ihya etmek için yapmıştır.)

-1951'de 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması'na dair Kanun'un 1.maddesi değiştirilerek 19 türbenin açılmasına izin verildi.

-1930'larda öğrenci yetersizliğinden kapatılan, 1949'da kurs şeklinde açılan imam-hatipler 1951'de okula dönüştürülmüştür.

-1951'de Halkevleri, 1954'te de Köy Enstitüleri kapatıldı.

Ayrıca, Menderes 1923-1950 arası cumhuriyet hakkında "27 yıllık baskı ve karanlık dönem!", " 27 yıllık zulüm dönemi!" şeklinde ifadelerle konuşulmasına zemin hazırlamıştır.





Geldik gözden kaçan bir ayrıntıya daha... Atatürk'ün naaşının açılması konusunda neredeyse hepimizin izlediği belgesel veya okuduğu bir iki yazı vardır. Ancak naaşının neden açıldığı konusu pek sorgulanmaz... Peki neden? Neden Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e gömülecekken yüzü açıldı? İddiamız şu yönde ki, sebep Menderes'in kulağına gelen dedikoduların aslını merak etmesiydi. Halk arasında, “Naaş çürüyüp bozulmuş”, “Çıkan gazlar tabutu patlatmış”, “Nöbetçi er kokudan bayılmış” gibi, bir yığın söylenti dolaşıyordu. Bu iddialar tabii ki asılsızdı. Ancak naaşı son kez Anıtkabir'de açıldığında Menderes, tabutta duran Atatürk'ün bedenine bakmış, ama yüzüne bakamamıştı(Bkz.). Bunun sebebi iddiaların yalan olduğunu öğrendiğinde duyduğu utanç olabilir miydi?

b)Uygulamaların sonuçları
Adnan Menderes önderliğinde DP'nin yaptığı tüm bu uygulamalar ve izlediği politikalar sonucunda Atatürk hakkında neredeyse her şey değişti bir anda, halkın gözlerinde. Bir anda İnönü Atatürk düşmanı oluvermiş, Menderes ülkeyi yeniden Müslüman yapmış, Atatürk'ün kaybettiği itibar DP iktidarında gerek koruma kanunuyla gerekse paralar hakkındaki kanunuyla geri kazanılmış duruma gelmişti. Ayrıca az önce de belirttiğimiz gibi, ülkede bir Atatürk kültü oluşuvermişti. Atatürk heykellerinde bir anda artış, Nutuk'un yeniden basılması ve Anıtkabir'in inşaatının hızlandırılması gibi(Bu iki gelişmeyi takdir ediyoruz) uygulamaları da gördük.

2)DP, Menderes'in önderliğinde cami yıktı mı?
Bu yazıd-yı yazarken, onlarca adresi kaynak olarak kullandık. Gerçi, kaynak kısmında da belirteceğiz bunları. Ancak, tüm bu araştırmalarımızın sonucunda acı bir gerçeğe daha kesin kanıyla vardık... Kanı şuydu: Adnan Menderes, Vatan Caddesi adlıyla bilinen İstanbul'un uzun yıllar trafik yükünü çekmiş caddesini yaptırmak için 54 tane tarihi camiyi buldozerle yıktırmıştı!

Ama önce bu konudaki biz hariç yapılan araştırmaları ve açıklamaları inceleyelim...

-Mehmet Şevket Eygi, Cami Kıyımı adlı kitabında, "Cami kıyımı 1950-60 arasında da devam ederek yol açma bahanesiyle nice tarihi caminin temellerine kadar yıkılmasına sebep oldu." demiştir.

-Zeki Bağlan, yaptığı bir konferansta şunları söylemiştir: "Hoca Sinan tarafından yaptırılan Azepler Mescidi Fatihli yıllardan kalmadır ama hamamı ile birlikte yola katılır. Kanuni devri hatırası Tüfenkhane Mescidi üç kuruşa satılır. Saraçhane Mescidinin üzerinde ise şu an resmi daireler vardır. Prost, bu kadarla yetinmez. İkinci yıkım Furyası ile (1955-57) yol kenarında kalan mescidleri de ayıklar. Zeytinciler Mescidiyok edilir.. Voynuk Şücaeddin Camii'nin yıkım emrini kimin verdiği hiç anlaşılamaz. Hazire bile darma duman edilir, istanbul'un ilk Belediye Başkanı Hızır Bey'in mezarı ortada kalır. Arsalar tekrar camileştirilemesin diye hızla betonlaştırılır ki bu alanda iMÇ blokları yayılır.... Sadece 56-57 yılları arasında 54 camiyi yıktırır. Bunun yanında hamamların, tekkelerin, sebillerin, çeşmelerin hesabı yapılmaz."

-Prof. İlber Ortaylı, Milliyet'te 'Cami Olmaktan Çıkan Camiler' başlıklı yazısında Menderes'in yaptığı yıkımları ve her nedense hiçbir Müslüman'ın bunları görmediğini vurgulamıştır:
"70 ila 50 sene evvelinin camiyi ambar yapma, kışla yapma olaylarını tekrarlamak ne tarihi açıklamaya yeter ne de politika yapmaya, üstelik yeterince delil de ileri sürülmüyor. Falan mahallelerdeki camilerin depo yapıldığı söyleniyor ama Menderes’in imar çalışmaları sırasında rölöveleri ve albümleri bile çıkarılmadan tarihe gömülen Mimar Sinan mescitlerinden, Beyazıt’ta yıkılan Kemankeş Kara Mustafa Paşa Camii ve medresesinden, Topkapı’daki Kara Ahmet Paşa’nın Mimar Sinan eseri zarif sebilinden (ki bence istisnai bir Rönesans tipi fontanaydı, inşaat makinelerini dayayıp yıkılışını gözümle gördüm) bahseden Müslüman yok. Bu memleketin tahribi şu veya bu grubun işi değildir. Toptan yaptığımız bir kepazeliktir."

- İstanbul'un tarihini en iyi bilen Türkiye’nin sayılı sanat tarihçilerinden Prof. Dr. Semavi Eyice, Milliyet gazetesinde Neşe Mesutoğlu'na verdiği röportajda, Menderes’in bazı camileri yıktırdığını ileri sürmüştür.

1950’lerde Yeni Sabah gazetesinde yazar olan Semavi Eyice, Adnan Menderes'in Sekban Paşa Mescidi, Mimar Ayaz Camii, Velide Camii'nin türbesi gibi dini eserleri yol yapmak için yıktırdığını anlatmıştır. Eyice, kendisinin bu cami, mescit ve türbelerin yıkılmasına gazetesinde itiraz ettiğini ancak uyarıldığını da belirtmiştir.

Eyice, Türk tarihi için önemli olan Zeyrek evlerinin de bu dönemde yıkıldığını söylemiştir. Prof. Semavi Eyice, “Sanat Alemi” dergisinden Ülkü Ö Akagündüz’e verdiği röportajda da bu gerçeğin altını çizmiştir.

İşte Semavi Eyice’in o röportajından bazı bölümler: “Menderes döneminde nice ibadethaneler şuursuzca yıkıldı. (Menderes'in) adına görkemli bir türbe yapıldı; ama günahı da çoktu hani.” diyen Eyice, İstanbul’da geniş caddelere, meydanlara ve yeşil sahalara karışıp giden elliden fazla caminin bazısı, projeleri hiç tehdit etmediği hâlde biraz da keyfî uygulamalarla ortadan kaldırılmış.

Semavi Hoca, Menderes’in açtırdığı Atatürk Bulvarı’na kurban giden iki camiden şöyle söz ediyor: "Bozdoğan kemerinden Aksaray’a inerken sağda iki küçük cami vardı. Baba Hasan Alemi ve Oruç Gazi Camileri. Baba Hasan Alemi’yi daha o zaman vakıflar kiraya vermişti. Hatta bir öğretmen oturuyordu içinde. Cadde üstünde olmamasına rağmen yıktılar onu. Oruç Gazi mamurdu, kullanılıyordu. Hiç lüzumu yokken yıkıldı o da. Bulvar açıldığında, dört tarafında servi ağaçlarıyla çok şirin bir durumu vardı, caddeden dışarıda ve biraz çukurdaydı zaten. Kimin aklına estiyse, lüzumsuz burada dediler, yıktılar.”

“Adana’da kentin göbeğinde, camisi, medresesi, kütüphanesiyle görkemli bir külliye düşünün. 1650’lerde Cafer Paşa yaptırmış, 1950’de cadde genişleyecek bahanesiyle yıkılmış. Ne var ki arsa hala boş, külliye yıkıldığı ile kalmış, şehrin anıtsal yapısının yerinde şimdi çömlekçi var".

Şimdi de yıkılan camilerin bir kısmının ismini veriyoruz...

-1465 tarihinde inşa edilmiş olan tarihi Murat Paşa Camii Vatan caddesi yapılırken 1957'de yıkılmıştır.

-Pertevniyal Lisesi yakınlarında bulunan tarihi Oruç Gazi Camii, 1956 yılında yol yapım çalışmaları sırasında yıktırılmıştır.

-Yeni Kapı yakınlarında Fatih döneminden kalma 1479 tarihli Çakır Ağa Camii yine yol yapım çalışmaları nedeniyle 1958'de yıkılmıştır.

-Aksaray'da Vatan cadesinin başlangıcında yer alan Fatih döneminden kalma Camcılar Camii ve çeşmeleri, 1957 yılında yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.

-Aksaray'da,1555 yapımı tarihi Kazasker Abdurrahman Camii 1957'de yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.

-Karaköy Kabataş arasında -bugünkü Mimar Sinan Üniveristesi'nin tam karşısındaki- Salıpazarı Süheyl Bey Camii 1957'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.

-Karaköy Kabataş arasındaki 1878-1879 yapımı, özgün mimariye sahip çok nadide eserlerden biri olan Karaköy Mescidi veya camisi 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.

-Karaköy Kabataş arasındaki II. Mahmut döneminden kalma, 1826 yapımı, tarihi Nusretiye camii ve sebili 1958'de yol yapımı sırasında tahrip edilmiştir.

-Karaköy Kabataş arasındaki Mimar Sinan eserlerinden Kılıçali Paşa Camii ve dükkanları 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında tahrip edilmiş, bazı duvarları yıkılarak yeniden yapılmıştır.

-Saraçhane'de Horhor Caddesi'nin köşesinde Amcazade Külliyesi'nin önünde trafik ışıklarının yerindeki 1467'de yapılmış Mimar Ayas Mescidi(Saraçbaşı Mescidi) 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında yeniden yapılmak bahanesiyle yıkılmış ancak tahmin edebileceğiniz üzere yapılmamıştır...

-Baba Hasan Alemi, Firuz Ağa Mescidi, Süleyman Subaşı Camii, Camcı Ali Mescidi, Çoban Çavuş Camii, Bostancıbaşı Abdullah Ağa Camii, Sekbanbaşı İbrahim Ağa Mescidi, Abbas Ağa Camii.(Kaynak)

-Kemankeş Kara Mustafa Paşa Camii ve Medresesi, Oruç Gazi Camii, Yedekçiler Mescidi, Balık Pazarı İskele Mescidi, 
Altuncuzade Tekkesi, Voynuk Şücaeddin Camii ve Kılıç Ali Paşa Camii de bu listeye dahildir.(Kaynak, Kaynak2)

a)Kanıt fotoğraflar

1.fotoğraf: Baba Hasan Alemi Camii
2.fotoğraf: Sekbanbaşı İbrahimağa Mescidi
3.fotoğraf: Çoban Çavuş Camii
4.fotoğraf: Bostancıbaşı Abdullah Ağa Camii


Balık Pazarı İskele Mescidi


Merzifonlu Karamustafa Paşa Camii


Oruç Gazi Camii


Süheyl Bey Camii


Yedekçiler Mescidi


İnşaat sürecinde yol açmak için yapılan yıkımlardan bir bölüm

Bayrampaşa ilçesine stadyum yapmak için yıktırılan tarihi surlar

 


Millet Caddesi'ni genişletmek için yapılan tarihi sur yıkımı

 

 

Vatan Caddesi inşaat sürecinden fotoğraflar.

b)Bir derenin başına gelenler
Bir çok kişinin daha önce ismini belki de hiç duymadığı bir dere vardı İstanbul'da, 1957'lere kadar. Hatta bu dere, Bizans'ın İstanbul'a sıkıştığı süre için hazırlanan haritalarda bile görülür.(Bkz: Lykos Deresi)

Halk arasında bilinen adıyla Yenibahçe ve Bayrampaşa, Bizans zamanındaki ismiyle Lykos Deresi'ydi bu dere. "Ee, bir dere sonuçta, ne önemi olabilir ki!" dediğinizi duyar gibiyim. Aslında böyle düşünmekte haklısınız, çünkü bu derenin bazı bölümlerinin üzerine asfalt dökerek Vatan Caddesi'ni yapanlar da böyle düşünmüştü. Bu derenin etrafında 1956'lara kadar Yenibahçe Bostanlığı adı verilen bir arazi yer alıyordu. Bu bostanlığın etrafında gayrimüslimler ve müslimler tarım yapıyordu. Ancak 1956'lara gelindiğinde, Adnan Menderes, bu bostanlığın ortasından geçen ve ip gibi akan bir dere olan Bayrampaşa Deresi'nin kurutulmasına ve üzerine beton dökülüp Vatan Caddesi'nin yapılmasına izin vermişti.

 


Aradaki fark rahatça görülebiliyor. 1946 yılına ait ve 1966 yıllarına ait uydu görüntüleri.


Yenibahçe Bostanları

Bu derenin aslında çok büyük bir önemi vardı. Bu dere, Marmaray inşaatı sırasında ortaya çıkan kalıntılarla ilişkiliydi. Hepimizin de bildiği gibi, Theodosius Limanı adı verilen antik bir liman çıktı, Yenikapı Marmaray İstasyonu'nun yanında. Bu limana dair 37 gemi batığı bulundu. "Peki ama nasıl?" dediğinizi duyar gibiyim. Aslında, bu limanda bulunan gemilerin batığının bu kadar uzun süre bir çoğunun bozulmadan durması gerçekten çok zor bir olasılık. Ancak bu liman 11.yy'da Bayrampaşa Deresi'nin taşıdığı alüvyonlarla dolmaya başlamıştır. Ve 1950 yılına kadar Langa Bostanları olarak da bilinen Yenibahçe Bostanları olarak devam etti. Yenibahçe Bostanları'nın hemen yakınında(1km kadar) ise sur bostanları vardır. Bu kazılarda bulunan kalıntıların bu kadar iyi korunmuş olmasının sebeplerinden belki de en önemlisi de bu derenin taşıdığı alüvyonlardı.(Bkz1, Bkz2)
3)Menderes'in tarım ihaneti
YAKINDA YAZILACAKTIR.


Bugün 5 ziyaretçi Kemalist-Yol'daydı.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol