Atatürk & İçki
Mustafa Kemal Atatürk ve İçki
Bu yazıda, çok uzun süredir devam eden bazı yanlışlara, yalanlara, ve yaygın sanrılara yanıt verilecektir. Olabildiğince fazla kaynaktan yararlanarak, en doğru bilgileri edineceğimizi düşünüyorum.
Nelerden bahsedeceğimize gelirsek,
1)Atatürk ne kadar içki içerdi?
2)Atatürk çok içki içtiği için mi siroz oldu?
3)Atatürk çocuklarına bira mı içiriyordu?
soruları ve onların alt başlıklarını bulabileceksiniz. Kaynakları olabildiğince göstereceğim. İnternette bulunan en büyük ve en kapsamlı çalışma özelliğini taşıyan bu çalışma, derleme tamamen Kemalist-Yol'a aittir.
İlk olarak...
Günümüzün sözde muhafazakar yazarları ve Yeni Osmanlıcı düşünürleri, kendi ideolojilerini meşru kılabilmek adına modern, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e her alanda saldırmaktadırlar. Bu saldırılardan birisi de Atatürk'ün içki alışkanlığı üzerinedir. Sözde muhafazakar ve dinci yazarlarımız ağırlıkta olmak üzere, içki içmenin kötülüğünden başlayan ve Atatürk'ün de içki bağımlısı olduğu üzerine pek çok propaganda duymuşuzdur. Bu propagandaların temelinde de Atatürk'ün düzenlediği sofralardır. Bu yazarlar, Atatürk'ün kültür, tarih, sanat, eğitim, siyaset alanlarında ağırladığı konukları ve konuşulanları görmezden gelerek, bu sofraya "içki sofrası" diyecek kadar alçalmışlardır. Peki gerçekler nedir? Gelin kaynaklarla bunları cevaplayalım.
1)Atatürk ne kadar içki içerdi?
Mustafa Kemal Atatürk, erken yaşlarda içkiyle tanışmıştır ve ölümünden önce hastalığının ağırlaşmasına kadar aralıklarla içki içmiştir. Bu yazıda özellikle kaynaklar üzerinden gideceğiz. Ve kullanacağımız kaynaklarda Atatürk'ün en yakınlarından edindiğimiz bilgileri paylaşacağız.
İlk olarak Atatürk'ün alkole ilk başladığı zamanlardan, gençliğinden başlayalım. Burada yararlanacağımız kaynak, Atatürk'ün Harp Okulu'ndan sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un yazdığı Sınıf Arkadaşım Atatürk. (İnkılap Yayınları)
Sayfa 61-62.
"... Bazen M.Kemal ile baş başa, bazen Arif Adana, Müfit Kırşehir ve Tevfik Selanik'le beraber Beyoğlu'ndaki eğlence yerlerini dolaşır, hatta bir ara da içer ve müzik dinlerdik. (...) Yaz mevsiminde Beyoğlu'nda çoğunlukla Zeuve Birahanesi'ne gider, burada nefis Alman birası içerdik. (...) Burada Avrupa'da çıkan gazeteleri de bulmak mümkündü ..."
Buradan anlıyoruz ki, Atatürk Harp Okulu döneminde içki alışkanlığı kazanmıştır.
*
Atatürk'ün pek hoşlandığı akşam sofralarıyla devam edelim. Atatürk'ün içki alışkanlığı üzerine konuşabilmemiz için bu sofranın adabını, nasıl bir ortam olduğunu kavramamız gerekir. Sanıldığı gibi burası sadece "içki sofrası" mıydı? Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker(Yaşar Gürsoy) adlı eserden alıntıyla başlayalım(Sayfa 165).
"... Sonra ara kapıdan salona geçilirdi. Her akşam sofrada on, on beş arasında konuk bulunurdu. Uzun bir masanın baş yanından Atatürk yer alır; konuklar günlük giyimli ve -hiçbir protokole bağlı olmayarak- masanın iki tarafında otururdu. Hiçbir araştırma olmadığı halde, hükümetle ordu üstlerinin, tanınmış bilim adamlarının ve yaşlıların baş tarafa doğru yüceldiği görülürdü. Atatürk sofranın başı idi."
Görülüyor ki, bu sofra içki içmek için toplanılmazdı. Dönemin önemli kültür insanları kabul edilir, veya davet edilirdi. Aynı kaynaktan devam edelim.
"...Konuklardan töre, saygı adın yalnız neşeli olmalarını, ezilip büzülmemelerini ister ve arardı. Kısa bir hoşbeşten sonra beş, on dakikaya daraltılmış olarak Meclis'ten, günlük olaylardan konuşturur ve Meclis arkadaşlarından bazıları üzerine bilgi isterdi.(...) Bunun ardından kadehler kalkar ve ilk yudumlar alınırdı.
(..)
Sofraya iki türlü konuk gelirdi: 1.Her günlük, 2.Günübirlik. Her akşam sofra, akademik bir çalışma ile başlar, bilimsel bir utku ile sonuçlanırdı. Günübirlik çağrılanlar o günün konusunda uzman olan bilginlerdi. Örnek olarak 1931'in seçkin çağrılısı Samih Rıfat Bey'di. "
Görüldüğü üzere, Atatürk'ün sofrası sanıldığı gibi içki sofrası değildir. Günübirlik veya sürekli konukların geldiği, günlük giyinilen, uzman konukların da ağırlandığı bir sofraydı.
Aynı eserin 167. sayfasına bakalım.
"...Atatürk hiç içki kullanmamışlarla şakalaşır, fakat için diye zorlamazdı. İçkiye alışmış olmayanların sabaha kadar tek bir kadehle idare ettikleri çoktu. Agop Dilaçar bir gün sofranın baş taraflarına düşmüştü. Atatürk'e yakındı. (...) Atatürk: Bakınız arkadaşlar, dedi. Bu sofrada içki zorunluluğu yoktur, herkes dilediğini içer."
Buradan da sofrada kimseye içki içme zorlaması yapılmadığını görüyoruz. Aynı şekilde Atatürk'ün sofralarına Fevzi Çakmak davetli olduğunda içkiyi ağzına sürmediğini de biliyoruz. Aynı eserin 168.sayfasından devam edelim.
"... Atatürk'ün zil zurna sarhoş olduğunu söyleyenler ya sofrada bulunmamış kişilerdi ya iftiracılar. Çok defa sabaha karşı gezmeye çıkıldı, çok defa da bu gezinti uzun bir yolculuk biçimini alırdı. Bir an için kendisinde çakır keyiflik belirtisi görülmedi..."
Bu kitaptan aldığımız son alıntıda, Atatürk'ün sanıldığı gibi aşırı derecede içki içmediğini ve kendini kaybetmediğini görüyoruz. Acaba bu iftiraları atanlar gerçekleri öğrenince utanacaklar mı?
Bu yazıda, çok uzun süredir devam eden bazı yanlışlara, yalanlara, ve yaygın sanrılara yanıt verilecektir. Olabildiğince fazla kaynaktan yararlanarak, en doğru bilgileri edineceğimizi düşünüyorum.
Nelerden bahsedeceğimize gelirsek,
1)Atatürk ne kadar içki içerdi?
2)Atatürk çok içki içtiği için mi siroz oldu?
3)Atatürk çocuklarına bira mı içiriyordu?
soruları ve onların alt başlıklarını bulabileceksiniz. Kaynakları olabildiğince göstereceğim. İnternette bulunan en büyük ve en kapsamlı çalışma özelliğini taşıyan bu çalışma, derleme tamamen Kemalist-Yol'a aittir.
İlk olarak...
Günümüzün sözde muhafazakar yazarları ve Yeni Osmanlıcı düşünürleri, kendi ideolojilerini meşru kılabilmek adına modern, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e her alanda saldırmaktadırlar. Bu saldırılardan birisi de Atatürk'ün içki alışkanlığı üzerinedir. Sözde muhafazakar ve dinci yazarlarımız ağırlıkta olmak üzere, içki içmenin kötülüğünden başlayan ve Atatürk'ün de içki bağımlısı olduğu üzerine pek çok propaganda duymuşuzdur. Bu propagandaların temelinde de Atatürk'ün düzenlediği sofralardır. Bu yazarlar, Atatürk'ün kültür, tarih, sanat, eğitim, siyaset alanlarında ağırladığı konukları ve konuşulanları görmezden gelerek, bu sofraya "içki sofrası" diyecek kadar alçalmışlardır. Peki gerçekler nedir? Gelin kaynaklarla bunları cevaplayalım.
1)Atatürk ne kadar içki içerdi?
Mustafa Kemal Atatürk, erken yaşlarda içkiyle tanışmıştır ve ölümünden önce hastalığının ağırlaşmasına kadar aralıklarla içki içmiştir. Bu yazıda özellikle kaynaklar üzerinden gideceğiz. Ve kullanacağımız kaynaklarda Atatürk'ün en yakınlarından edindiğimiz bilgileri paylaşacağız.
İlk olarak Atatürk'ün alkole ilk başladığı zamanlardan, gençliğinden başlayalım. Burada yararlanacağımız kaynak, Atatürk'ün Harp Okulu'ndan sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un yazdığı Sınıf Arkadaşım Atatürk. (İnkılap Yayınları)
Sayfa 61-62.
"... Bazen M.Kemal ile baş başa, bazen Arif Adana, Müfit Kırşehir ve Tevfik Selanik'le beraber Beyoğlu'ndaki eğlence yerlerini dolaşır, hatta bir ara da içer ve müzik dinlerdik. (...) Yaz mevsiminde Beyoğlu'nda çoğunlukla Zeuve Birahanesi'ne gider, burada nefis Alman birası içerdik. (...) Burada Avrupa'da çıkan gazeteleri de bulmak mümkündü ..."
Buradan anlıyoruz ki, Atatürk Harp Okulu döneminde içki alışkanlığı kazanmıştır.
*
Atatürk'ün pek hoşlandığı akşam sofralarıyla devam edelim. Atatürk'ün içki alışkanlığı üzerine konuşabilmemiz için bu sofranın adabını, nasıl bir ortam olduğunu kavramamız gerekir. Sanıldığı gibi burası sadece "içki sofrası" mıydı? Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker(Yaşar Gürsoy) adlı eserden alıntıyla başlayalım(Sayfa 165).
"... Sonra ara kapıdan salona geçilirdi. Her akşam sofrada on, on beş arasında konuk bulunurdu. Uzun bir masanın baş yanından Atatürk yer alır; konuklar günlük giyimli ve -hiçbir protokole bağlı olmayarak- masanın iki tarafında otururdu. Hiçbir araştırma olmadığı halde, hükümetle ordu üstlerinin, tanınmış bilim adamlarının ve yaşlıların baş tarafa doğru yüceldiği görülürdü. Atatürk sofranın başı idi."
Görülüyor ki, bu sofra içki içmek için toplanılmazdı. Dönemin önemli kültür insanları kabul edilir, veya davet edilirdi. Aynı kaynaktan devam edelim.
"...Konuklardan töre, saygı adın yalnız neşeli olmalarını, ezilip büzülmemelerini ister ve arardı. Kısa bir hoşbeşten sonra beş, on dakikaya daraltılmış olarak Meclis'ten, günlük olaylardan konuşturur ve Meclis arkadaşlarından bazıları üzerine bilgi isterdi.(...) Bunun ardından kadehler kalkar ve ilk yudumlar alınırdı.
(..)
Sofraya iki türlü konuk gelirdi: 1.Her günlük, 2.Günübirlik. Her akşam sofra, akademik bir çalışma ile başlar, bilimsel bir utku ile sonuçlanırdı. Günübirlik çağrılanlar o günün konusunda uzman olan bilginlerdi. Örnek olarak 1931'in seçkin çağrılısı Samih Rıfat Bey'di. "
Görüldüğü üzere, Atatürk'ün sofrası sanıldığı gibi içki sofrası değildir. Günübirlik veya sürekli konukların geldiği, günlük giyinilen, uzman konukların da ağırlandığı bir sofraydı.
Aynı eserin 167. sayfasına bakalım.
"...Atatürk hiç içki kullanmamışlarla şakalaşır, fakat için diye zorlamazdı. İçkiye alışmış olmayanların sabaha kadar tek bir kadehle idare ettikleri çoktu. Agop Dilaçar bir gün sofranın baş taraflarına düşmüştü. Atatürk'e yakındı. (...) Atatürk: Bakınız arkadaşlar, dedi. Bu sofrada içki zorunluluğu yoktur, herkes dilediğini içer."
Buradan da sofrada kimseye içki içme zorlaması yapılmadığını görüyoruz. Aynı şekilde Atatürk'ün sofralarına Fevzi Çakmak davetli olduğunda içkiyi ağzına sürmediğini de biliyoruz. Aynı eserin 168.sayfasından devam edelim.
"... Atatürk'ün zil zurna sarhoş olduğunu söyleyenler ya sofrada bulunmamış kişilerdi ya iftiracılar. Çok defa sabaha karşı gezmeye çıkıldı, çok defa da bu gezinti uzun bir yolculuk biçimini alırdı. Bir an için kendisinde çakır keyiflik belirtisi görülmedi..."
Bu kitaptan aldığımız son alıntıda, Atatürk'ün sanıldığı gibi aşırı derecede içki içmediğini ve kendini kaybetmediğini görüyoruz. Acaba bu iftiraları atanlar gerçekleri öğrenince utanacaklar mı?
Atatürk ve Nuri Conker
Atatürk' yıllarca hizmet etmiş, Çankaya Köşkü'nde askerliğini yapmış Nazım Canca'nın anıları bu sene(2016) Mart Ayında Opus Kitap Yayınları'nda yayımlandı. "Hayatım ve Hatıralarımda Atatürk" adlı eserden de bir alıntı yapalım. Sayfa 123.
"...Her tabağın sağ arkasına bir su, bir rakı kadehi konulurdu. Masa da çeşitli mezelerle dolardı. Daha evvelce de söylediğim gibi, bu meze ve bardaklarla süslenmiş masada, her iki servis tabağı arasında, birer bloknot, kalem ve Büyük Larousse, Küçük Larousse ve Lügati Naci gibi bazı lüzumlu kitaplar olur, bunlar da sofraya ayrı bir renk verirdi.
Bir taraftan dil-tarih, diğer taraftan devlete ait konuşmalar, tartışmalar sürüp giderken, mevcut mezeler yenir, içilir..."
*
Şimdi de Atatürk'ün 11 yıl uşaklığını yapmış Cemal Granda'nın anılarından gidelim. Atatürk'e 11 yıl boyunca sofra hizmeti vermiş birisinden daha iyi neredeyse kimse bilemez değil mi içki alışkanlığını? Burada kullanacağım kaynak, Derin Tarih'in yayımladığı baskı üzerinedir. Sayfa 22-28 arasıyla başlayalım.
"...Atatürk erkenden kalkmazdı. Geceleri çok geç, çoğunlukla şafak sökerken yattığı için, gündüz saat on bir, on ikiye doğru kalkar, zile basardı.
(...)
Akşam yemeklerini kesinlikle arkadaşlarıyla yemek alışkanlığındaydı. Çankaya ve Dolmabahçe Sarayı'ndaki akşam yemeklerinde sayısı ondan aşağı düşmeyen bir davetli topluluğu her zaman hazır bulunurdu. Memleket meselelerinin görüşüldüğü bu toplantılarda herkesin düşüncesini öğrenmek isterdi.
(...)
Sofrası, çoğu akşamlar bir edebi sohbet meclisi halini alırdı. En ç.ok tarih, politika, sanat konuları görüşülür, anılara değinilirdi. Günlük olaylar üzerinde de durulur ve tartışılırdı. Sanat ve musiki görüşmeleri de yapılırdı. Konuşmacılar sıradan insanlar değildi, bilgili kişilerdi...."
Yukarıda da görüldüğü gibi Ulu Önder, sofra sohbetlerinden büyük keyif alır, sabah saatlerinde uyurdu. Ayrıca daha önce de belirttiğim gibi, bu sofra içki sofrası değil, içki eşliğinde işinin ehli, bilgi sahibi insanlarla sohbetler edilirdi. Artık buranın anlaşıldığını düşünüyorum. Aynı eserden devam edelim, sayfa 23.
"...Fakat burası hiçbir zaman bir içki ve cümbüş bayağılığına inmemiş, bir sohbet ve tartışma meclisi olarak kalmıştır. Eğlencenin yanı sıra en zor devlet işlerinin karara bağlandığı bir meclis olmuştur. Buna 'politikanın, aktüalitenin ziyafet sofrası' adını takanlar yanılmamışlardır.
(...)
Her gece içtiği halde Atatürk'ün bir kere bile içki yüzünden kendinden geçtiğini, taşkınlıklar yaptığını görmedim, duymadım. Aksini iddia edenler varsa, bunların yaptıkları düpedüz dedikodudan başka bir şey değildir. Ölümünden sonra çekememezlik ve kıskançlıklarından Atatürk'ün sofrasını sarhoşluk, ayyaşlık ve zevke düşkünlükle kötülemek isteyenler oldu ama bu çabalar ne kadar boşunadır. O'nun yaşantısı bütün açıklığıyla meydandaydı. Gizlenecek bir yönü yoktu ki... Halkın sofrasıydı..."
Yukarıdaki cümleler çok önemli kanıtlar sunmaktadır. Birazdan içtiği içkinin miktarına da değineceğiz. Alıntılarla gitmeye devam edelim. Sayfa 38, aynı eser.
"...Atatürk çok içmezdi. İçtiği zaman da içmesini bilirdi. Acele etmezdi, konuşarak, sohbet ederek, yavaş yavaş içmeyi severdi. Ölçüyü kaçırmazdı. Sarhoş olduğunu bir kez bile görmedim. Taşkın bir hareketine raslamadım...."
Cemal Granda'nın anılarından devam edelim. Sayfa 41 ve devamı.
"...Atatürk hiç kimsede bulunmayan büyük bir irade gücüne sahipti. Eğlenmesini de, içmesini de, çalışmasını da çok iyi bilirdi. Büyük Nutku'nu yazarken ben bunun tanığı oldum. Akşamları yine sofraya kuruluyor, herkes karşısında yiyor içiyor fakat O, ağzına bir damla bile içki koymuyordu. Hatta yemek yerken herkesin içişini gülümsemeyle seyredişi hala gözümün önündedir.
(...)
Çankaya Köşkü'nde Büyük Nutku'nu hazırlarken hiç içki içmediği gibi, kırk sekiz saat hiç gözünü kırpmadan yazı dikte ettirişini de hatırlarım...."
*
Şimdi de Mustafa Kemal Atatürk'ün uzun süre kütüphaneciliğini yapmış olan Nuri Ulusu'nun anılarına bakalım. Oğlu Mustafa Kemal Ulusu tarafından derlenen anılarından, Atatürk'ün Yanıbaşında kitabında 35. sayfa ve devamından devam edelim.
"... Yine sofra kurulmuş, yeniliyor içiliyor, sohbet ediliyor. Atatürk birden sofradakilere dönerek, "Bana ülkeyi içki masasından idare ediyor, diye laf edenler olduğunu duyuyorum. Beyler, siz de çok iyi biliyor ve görüyorsunuz ki bu sofra sadece içki içilen bir sofra değildir. Burada tüm memleket meseleleri, yetkili kişi ve dostlarla masaya yatırılır, enine boyuna görüşülür ve tartışılır, yemek ortamı olduğu için de hepimiz rahatça konuşuruz, zaman mefhumu da pek olmaz. Bu masada ben, memleket ve milletimin nabzını tutarım. Ülkemin,milletimin yükselmesi,refaha kavuşması için çarelere ararım. Sonra daha önemli bir sebebi de şudur: Bütün ihtilal ve inkılaplar hep geceleri olur. Binaenaleyh ben gece oturur, uyumam. Başvekilim istirahat etsin, uyusun ve sabah da dinç ve zinde olarak vazifesi başında bulunsun. Ben de onlardan sonra yatar ve uyurum." buyurmuşlardı.
Hakikaten, 12 yıl gece gündüz, hiç izin mizin yapmadan, bilfiil yanında görec yaptığım müddet zarfındabazı geceler istisna o hep geceleri odasında çalışırdı; tabii ben de, ama belli saatte çağırır ve "Hadi oğlum yatın, yarın erken kalkıyorsunuz, beni merak etmeyin." diyerek bizi gönderirdi.
(...)
Sofranın her zaman hakimiydi, konuşmalara ilk o başlar, mevzuları, konuları o seçer, yönlendirirdi. Önemli ve devlet mevzuları hep en önce konuşulurdu. Buna bizahiti dikkat çekerdi..."
Son olarak, tekrar Cemal Granda'nın Derin Tarih tarafından yayımlanan anılarına dönüyoruz, burada Ulu Önder'in ne kadar içki içtiğini alıntılayacağız, sayfa 36.
"... Atatürk o gece çok neşeliydi en çok içkiyi de yine o gece içmişti.
(...)
O gece sabaha dek içildi. Hepsini hesaplamıştım: Üç şişe bira ve tarım şişe Dimitrokopulo(Üç kadeh de fazlası vardı). İşte bütün milletin ve benim de merak ettiğim içki miktarı bu kadardır. Atatürk içki olarak bira ve rakıdan başka şampanyayı da severdi. Öbür içkileri ender içerdi.
Yalnız bir gece Kazım Özalp'in evinde tam 28 kadeh kokteyl içtiğini hatırlarım. Bunun adı Napolyon Kokteyli idi. Bir miktar cin, bir miktar vermut, bir miktar da seribrandi likörü ile yapılıyordu. Bunun dışında alıştığı içkiyi değiştirmemiştir."
Yani, sözde muhafazakar yazarların anlattığı gibi aşırıya kaçan bir içki miktarı değildi. Devam edelim aynı eserin 37'nci sayfasından.
"...Her gece içen Atatürk, gündüzleri alkol kullanmaz, yalnız çok sıcak günlerde bir iki bardaktan fazla olmamak üzere bira içerdi. Bu yüzden kimse Atatürk'e gündüzleri içki içmek için ısrar etmez, en koyu alışkanlar bile akşamın olmasını iple çekerdi..."
Buradan da "alkolik" sanılan Atatürk'ün gündüzleri içkiyi tercih etmediğini görüyoruz. Özetlemek gerekirse, Atatürk içki içen, ancak kararında içen bir insandı, aşırıya kaçmazdı. Gündüzleri içtiğinde de sınırı belliydi. Ayrıca şunu bilmeliyiz ki, bir insan içki içerek "kötü", "dinsiz", "lanetli", "günahkar" olmaz.
Burada yazan kaynaklar ilk kez burada bir araya getirilmiştir. İnternette böyle geniş bir kaynak henüz mevcut değildir.
2)Atatürk çok içki içtiği için mi siroz oldu?
3)Atatürk çocuklarına bira mı içiriyordu?
Yukarıdaki başlıklar da kısa sürede eklenecektir.
Etiketler: Atatürk ve içki, Atatürk'ün sofrası, Çankaya Okunma sayısı: |